Yaklaşık onbeş yıldır adımımı atmadığım halısahalara , Gönen’e gelince geri döndüm. Buradaki benden onbeş yaş küçük bir topluluk, bana bu fırsatı verdi. İyi de oldu, olgunluğumla sahada “az güç harca, çok iş yap.” felsefesini hayata geçirebiliyorum.
Tabii uzun zamandır uzak kaldığınız bir ortamda olunca yeni trendleri daha iyi gözlemleme şansınız oluyor: Meğer instagramda sık sık kaşımıza çıkan, profesyonel futbolcuların topu üst direğe çarptırıp gelen topu tekrar tekrar direğe çarptırması, halısahalarımızda maçöncesi ısınma seanslarının bir parçası olmuş.
Bu, basit bir durum gibi görünse de bence ilginç bir sosyolojik değişime işaret ediyor.
Bizim o gördüğümüz hareketleri futbolcular bir antreman, çoğu son derece sıkıcı, taktik çalışmalar ve en önemlisi her gün yaptıkları uzun süreli antremanlar arasında eğlenmek, biraz da kafalarını dağıtıp stresten uzaklaşmak için yapıyorlar. Yani “direğe top çarptırma challenge” bir yan ürün.
Ama gerçek profesyonellerin bu yan ürünü, bizim sahalarımızın ısınma zamanlarının tamamını kaplıyor. Attığı şutların gerçekten çok az bir kısmı kaleyi bulabilen halısaha oyuncuları, bu bölümü atlayıp “direk challenge” yapıyorlar. Çünkü onu yaparlarsa kendilerine ve diğerlerine iyi futbol oynadıklarını göstermiş olacaklar.
Tağşiş kelimesini duymuşsunuzdur: Tdk’da tağşiş, “Bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma” olarak geçiyor. Daha çok gıda sektöründe yapılan bu uygulama, orijinal bir malzemeyi daha ucuz ama ona benzeyen bir maddeyle karıştırıp, maliyetini düşürerek, haksız kazanca sebep olmak için kullanılıyor. Ballara şeker şurubu ve aroma ekleyip “bal olmayan bir bal” elde etmek gibi…
Çağımız malesef gıdada değil, hayatta da bir “Tağşiş Çağı”.
Son derece sıradan olan hayatlarımızı, sıradan olmayan yaşantılarla karıştırarak sunuyoruz böylece insanlara çok iyi bir hayatımız olduğunu gösteriyoruz. Bunda da kullandığımız araç, Instagram, Facebook, Twitter gibi mecralar oluyor.
Oysa hayatı yaşamayı atlayıp, sadece iyi taraflarını (hem de süsleyerek) sunduğumuz zaman, hayatı değil, onun görüntülerini yaşamışız demektir. Bu görüntüler ise tüm bir hayatı yaşadığımızda alacağımız takdiri bize sağlarsa vay halimize. Bu takdir bize yeter ve bir hayat yaşamanın anlamsızlığını görmezden gelmemiz an meselesi olur.
Çocuğunu paylaşan anne, insanlar onu takdir ettiği zaman, çocuğu konusunda yükümlülüğünü bir kenara atıp sadece görünürlüğü üzerine kafa yormaya başlayabilir; sadece direk challenge yapan biri bunu yapmayı, gol atmaktan daha önemli sanabilir; kameranın gördüğü yeri düzenli tutan biri, başkaları görmediği sürece dağınık ve pis bir ömür geçirebilir?
Efendim? Zaten öyle bir zamanda mı yaşıyoruz? O yüzden Tağşiş Çağı, dedim ya…