10 Kasım 2014 Pazartesi

FARKLILIK SAATİ

Haydi ciddi olalım! İnsanların doğuştan, eşit olmadıkları gerçeği, demokrasinin korunması ve huzurunun inşası için , çoğu zaman görmezden gelinen, bir “implant”dır*. Bir implant, nasıl, insan vücuduna yerleştiğinde önce vücudun ona alışması sancılı bir dönem gerektiriyorsa ve tüm bu döneme rağmen, implant, sürekli türlü ağrılarla kendini hatırlatıyorsa; demokrasi gibi, eşitlik ve özgürlük ülküsüyle yoğrulmuş bir sistemin esas öznesi olan “birey”ler arasındaki doğuştan eşitsizlik, “mıh gibi” sistemin ortasındadır.

Ama, “Avcının tuzak bildiği kadar, tilkinin de yol bilmesi.” kabilinden, insan denen şaşırtıcı yaratık, bununla ilgili azımsanmayacak arayışlara girmiş, eşitsizliğin, yok edilmesi demeyelim de, önemsiz kılınabileceği “yol”ları araştırmıştır.

Çünkü, insan sosyal bir varlıktır ve başkalarına ihtiyacı vardır. Hem de bu, keyfiyet değil, yaşamsal zorunluluktur. Bu yüzdendir ki, sosyalleşme mekanizmaları genetiğine kadar işlemiştir. Embriyo araştırmaları ve genetik mühendisliği alanında, Britanya'nın önde gelen isimlerinden biri olan Robert Winston'un söyledikleri, tam da buna işaret eder:

İnsan bebekleri bazı gereksinim ve istekleri olduğu konusunda çevrelerini uyarmak için sadece birtakım sesler çıkarmak ve kokular salgılamakla yetinmezler. Bebekler doğumdan kısa süre sonra yetişkinlerin yüz ifadelerini taklit etemeye başlarlar. Eğer bir yetişkin gülümserse, bebek de gülümsemeye başlar. Eğer yetişkin karşlarını çatarsa, bebek de kaşlarını çatmaya çalışır. (...) hiç kuşku yok ki, bebekler bu içgüdüsel hileye başvurarak ebeveynleri üstünde olağanüstü derecede kuvvetli bir etki yapabilmektedirler. Bu etki, ebeveyn ve çocuk arasında güçlü duygusal bağların kurulduğu bağlanma sürecinde çok önemlidir.**

İnsan, bebekken, mimesis*** ile yaptığı sosyalleşme çabasını ilerleyen yaşlarında logos**** alanına da taşır. Sosyal yaşamın sağlıklı inşası için kavramları kullandıkça, doğal olarak, felsefeye yakınlaştı. Varlık sorusu olarak başlayan felsefe, siyasal hayat içinde eşitlik meselesini siyaset paradigması üzerinden değerlendirmekten de geri durmadı.

Eşitliğin bahis konusu yapılabilemesi için, eşitliği bozan unsurların da tesbiti gereklidir. Sosyal bilimler, felsefeye bu noktada eklemlenince, “Farklılık” kavramı önem kazandı. Eşitsizliğin, farklılıkla aynı şey olmadığı, farklılar arasında eşitlik olabileceği gibi, matematiğe ait görünen ama daha çok sosyal bilimlerin iştahını kabartan bu tespitler silsilesi, bir tahlil çalışmasına doğru evrildi. Küreselleşmenin de işin içine girmesiyle artık çağımız bir “Farklılıkların tesbit ve tahlil çağı” haline geldi adeta. Zygmunt Bauman'ın, konuyla ilgili başyapıt sayılabilecek eseri Küreselleşmede yaptığı şu vurgu önemli:

Küreselleşme ne kadar birleştirirse o kadar böler; yerkürenin tek tipliliğini teşvik etme nedenleriyle bölme nedenleri özdeştir.*****

Bauman'ın, negatif bir veçheden yaptığı bu vurgu, bana, yılanın panzehirinin yine onun zehirinin içinde bulunması gibi, eşitsizliğin çözümü için panzehir gibi gözüküyor: Zira, farklılıkların doğru tahlili ile, dayanışmanın kolaylaşacağı ve adalet kavramının güçleneceğine inanıyorum. Kaldı ki, bana göre sorun hiçbir zaman, bir grubun farklılığının, diğerleri üzerinde iktidar sahibi olmasına olanak hazırlıyor olması değil, sömürülenlerin kendi farklılıklarını tespit ve tahlil etmemiş olmasındadır.

Farklılıklarımız, bizi, biz yaptığı kadar, bunların, faş edilmesi adalet arayışının en temel adımını oluşturuyor. Çünkü mesele, artık, bir sistem meselesi değil, o sistemin hangi farklıklıklar gözetilerek inşa edileceği meselesi haline gelmiş durumda.

Eğitim, siyaset, sanat ve türlü disiplinler, kendilerini, farklılık saatine göre kurmaya hem
zorunlu, hem de muhtaçtırlar.

Koray Onur
Ekim 2014

* İmplant metaforunun sahibi, Psikiyatr Dr. Cumhur Boratav'dır. Boratav'ın, Kocaeli Şehir Tiyatrosu'na prova aşamasındaki Küheylan oyununa uzman olarak destek verdiği sırada ekipteki oyunculardan biri olma şansına sahiptim. Bu metaforu da, orada kullanmıştır. Metaforu benim, onun kullandığından farklı kullanıyor olma tehlikesinden dolayı, kendisinden peşinen özür dilemem gerekiyor. 
** Winston, Robert. İnsan İçgüdüsü. Çev. Sinan Köseoğlu. İstanbul, Say Yayınları, 2011.
*** Antik Yunanca'da, taklid, taklidcilik, öykünme. (Peters, E. Francis. Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü. Çev. 
Hakkı Hünler. İstanbul, Paradigma Yay. 2004)
**** Antik Yunan'da, Akıl-yürütme, söylemsel düşünce (A.g.e.)
***** Bauman, Zymunt. Küreselleşme. Çev. Abdullah yılmaz. İstanbul: Ayrıntı Yay. 2012

Hiç yorum yok: