Birçoğunuza, "tebrikler! ücretsiz 150 tl değerinde dvd kazandınız. ücretsiz hediyenizi hemen almak ve gönderi adresinizi belirtmek için 7551880 i arayınız" şeklinde bir sms gelmiştir. Bana da geliyor. Ben elimden geldiğince kendilerini arayarakgeyik yapmaya çalışıyorum. fakat her zaman elimde kayıt cihazım olmuyor. Bu sefer vardı.
Koray'ın gereksiz bilgilerini görmek, ondan kimsenin umrunda olmayan hayati haberleri almak üzere konuşlandırılmış dev eser.
18 Ocak 2012 Çarşamba
8 Ocak 2012 Pazar
Kadın Hayattır Memattır Kadın: Bir Oyun...
Bir oyun izlemeye giderken, özellikle daha önce hiç tanımadığım bir metinse, beni en fazla teşvik eden şey, yeni bir metni keşfetmenin hazzını duyacak olmamdır. Bu sadece edebiyata düşkünlüğümden kaynaklanmaz. Aynı zamanda tiyatro denen mefhumun üstüne oturduğu kaide metindir de, ondan.
Gerçek kişilerin oyun metinlerinde yer almalarının önemli bir sebebi vardır: Oyuna konu olacak kişi ya da kişiler özelliklidirler ve bu özellikleri itibarıyla bir sanat yaratısına konu olacak derecede büyümüşlerdir; yapıtları, tarihte bıraktığı izler artık sıradanlığın ötesine geçmiş
evrensel boyutta feyzler barındıran bir özellik kazanmıştır.
Böyle kişilerin oyuna konu edilmesinin tabii bir sonucu olan, ilgi çekicilik, yaşadıkları debdebeli hayat, yazarlara bir avantaj sağlar. Böylece yazar, bu kişiler üzerinden bir yandan meramını dile getirirken, öbür yandan seyircinin dikkatini daha rahat ayakta tutar.
Fakat bu önemli kişileri oyuna konu etmek, tekbaşına metni iyi bir metin haline getirmez. Bir kişi ne denli büyük olursa olsun, dünya tarihine bıraktığı eserler ne denli önemli olursa olsun, eğer onun hayatının sanatlı tarafını ortaya çıkartıp, işleyip, bir de sahnenin gereklerine göre bir estetik anlayışla yoğurmazsanız, o kişi, tiyatro sahnesinin azameti, dekoru içinde kaybolacaktır, yankısı bile kalmayacaktır.
Leyla Saz
Nigar Hanım
Fatma Aliye
Mihri Müşfik
Zerrin Bölükbaşı
İşte, Kadın Hayattır Memattır Kadın oyununda konu edilen bu beş önemli kadının başına gelen de bu olmuş: Alanlarında, kadın olarak mücadelelerde bulunan, hemcinslerinin cesaret edemediği şeylere cesaret edip, “ilk” olan bu kadınlar... Bütün azametleri ve önemlerine rağmen o kadar sanatsız o kadar boyutsuz bir şekilde kaleme alınmışlar ki, yaşamlarından çıkardığımız dersler, bir slogan kuruluğundan,bir propaganda etkisizliğinden daha öteye geçemiyor.
Bir grup lise edebiyat öğretmenine müdürleri “8 Mart Dünya Kadınlar Günü için, öğrencilerle bir oyun tertipleyelim, görev sizindir.” dese, bu edebiyat öğretmenlerinin ortaya çıkaracağı metin tıpkı böyle olurdu: Ansiklopedik yaşam öykülerini al, “ben” zamirine çevir, sonra araya bir iki fikri, biraz “edebi” bezeme yap, işte sana metin.
Sema Keçik Karabel ve Arzu Işıtman, iyi bir metin ortaya çıkaramamış, bu açık. bu metnin repertuar kurulundan geçmesini de bir kenara koyalım, peki ya reji?
Arzu Işıtman’ın dramaturgluğunu da üstlendiği oyunun rejisini, diğer yazar Sema Keçik Karabel yapmış.
Oyunculuğa, oyunculuk sanatına pek kafa yormadan yazılmış bu metni, eğer başka bir yönetmen ele alsadı, oyuncu malzemesinin avantajlarını katmak için uğraşır ve belki iyi bir şey çıkarabilirdi. Ne var ki, oyunun yazarıyla rejisörü aynı olunca, yazımda devam eden hata rejide de sürmüş ve elinde iyi oyuncular olan Sema Keçik Karabel, onları bir “sesli aktarım aracı” olarak kullanmış. Yanılıyor muyum bilemem, ama bu oyunu sahnelerken rejisörün, oyunculuk çalışmak yerine sahne plastiği için daha çok vakit harcamış olduğunu söyleyebilirim. En azından sahnede görülen şeyin verdiği intiba bu.
Bana göre, bir oyunda, oyuncunun çalışmasını en öne koymazsanız, dekorla “kuş tutsanız” dahi oyun seyirci üzerinde istenen etkiyi yaratamaz. Yeri gelmişken söyleyeyim, oyun dekor tasarımı bakımından da pek iddialı değil, son zamanlarda pek adet olan “barkovizyon kulaycılığı”nı bir de sadece bölümü oynanacak tarihi kişiliğin doğum ve ölüm tarihlerini gösteren bir fotoğrafında ve aradaki bazı “sunum görseli” mantığında hazırlanmış malzeme için kullanmak ne kadar estetik bir seçimdir tartışılır.
Bir oyuncu önde oyununu oynarken arkada erkek kuklalarını oynatan diğer oyunculara ise üzülmemek elde değil. Monolog sırasında söylenen şeylerin, öncesinde ve sonrasında karikatür boyutunda çizilmiş erkek kuklalara söyletmek bir “mükerrer” durum yaratmanın ötesine geçemiyor. Bütün bunlar bir yana, “mükerrer” repliklerin bir çoğu, ataerkil lakırdıların, herkesçe mâlum toplamından ibaret. Bereket, oyun bir saat sürüyor da, oyun bir de oyuncular için ıstırap olmuyor.
Hep söylüyorum: Oyuncu bir dekor öğesi değil. en ufak bir aksesuarı dahi sahneye yerleştirirken dekor tasarımcısıyla birlikte kılı kırk yaran yönetmenler, bütün oyun boyunca oyuncuyu, oyunda seyircinin dikkat bile etmeyeceği bir şekilde konumlandırmayı bir maharet sayar oldular, nedense. Halbuki, tiyatronun sahnede bulunan oyuncu sayısıyla değil, oynların oynadığı oyunla güzelleştiğini bilmiyor olamazlar.
Koray Onur
Not: Oyunculukla ilgili yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Oyuncuların bende yarattığı bir hissiyattan değil bu. Ama oyunda bu kadar asal problem ortada dururken, oyuncu performansıyla ilgili beklentiye dahi girmek abesle iştigâl olurdu.
Gerçek kişilerin oyun metinlerinde yer almalarının önemli bir sebebi vardır: Oyuna konu olacak kişi ya da kişiler özelliklidirler ve bu özellikleri itibarıyla bir sanat yaratısına konu olacak derecede büyümüşlerdir; yapıtları, tarihte bıraktığı izler artık sıradanlığın ötesine geçmiş
evrensel boyutta feyzler barındıran bir özellik kazanmıştır.
Böyle kişilerin oyuna konu edilmesinin tabii bir sonucu olan, ilgi çekicilik, yaşadıkları debdebeli hayat, yazarlara bir avantaj sağlar. Böylece yazar, bu kişiler üzerinden bir yandan meramını dile getirirken, öbür yandan seyircinin dikkatini daha rahat ayakta tutar.
Fakat bu önemli kişileri oyuna konu etmek, tekbaşına metni iyi bir metin haline getirmez. Bir kişi ne denli büyük olursa olsun, dünya tarihine bıraktığı eserler ne denli önemli olursa olsun, eğer onun hayatının sanatlı tarafını ortaya çıkartıp, işleyip, bir de sahnenin gereklerine göre bir estetik anlayışla yoğurmazsanız, o kişi, tiyatro sahnesinin azameti, dekoru içinde kaybolacaktır, yankısı bile kalmayacaktır.
Leyla Saz
Nigar Hanım
Fatma Aliye
Mihri Müşfik
Zerrin Bölükbaşı
İşte, Kadın Hayattır Memattır Kadın oyununda konu edilen bu beş önemli kadının başına gelen de bu olmuş: Alanlarında, kadın olarak mücadelelerde bulunan, hemcinslerinin cesaret edemediği şeylere cesaret edip, “ilk” olan bu kadınlar... Bütün azametleri ve önemlerine rağmen o kadar sanatsız o kadar boyutsuz bir şekilde kaleme alınmışlar ki, yaşamlarından çıkardığımız dersler, bir slogan kuruluğundan,bir propaganda etkisizliğinden daha öteye geçemiyor.
Bir grup lise edebiyat öğretmenine müdürleri “8 Mart Dünya Kadınlar Günü için, öğrencilerle bir oyun tertipleyelim, görev sizindir.” dese, bu edebiyat öğretmenlerinin ortaya çıkaracağı metin tıpkı böyle olurdu: Ansiklopedik yaşam öykülerini al, “ben” zamirine çevir, sonra araya bir iki fikri, biraz “edebi” bezeme yap, işte sana metin.
Sema Keçik Karabel ve Arzu Işıtman, iyi bir metin ortaya çıkaramamış, bu açık. bu metnin repertuar kurulundan geçmesini de bir kenara koyalım, peki ya reji?
Arzu Işıtman’ın dramaturgluğunu da üstlendiği oyunun rejisini, diğer yazar Sema Keçik Karabel yapmış.
Oyunculuğa, oyunculuk sanatına pek kafa yormadan yazılmış bu metni, eğer başka bir yönetmen ele alsadı, oyuncu malzemesinin avantajlarını katmak için uğraşır ve belki iyi bir şey çıkarabilirdi. Ne var ki, oyunun yazarıyla rejisörü aynı olunca, yazımda devam eden hata rejide de sürmüş ve elinde iyi oyuncular olan Sema Keçik Karabel, onları bir “sesli aktarım aracı” olarak kullanmış. Yanılıyor muyum bilemem, ama bu oyunu sahnelerken rejisörün, oyunculuk çalışmak yerine sahne plastiği için daha çok vakit harcamış olduğunu söyleyebilirim. En azından sahnede görülen şeyin verdiği intiba bu.
Bana göre, bir oyunda, oyuncunun çalışmasını en öne koymazsanız, dekorla “kuş tutsanız” dahi oyun seyirci üzerinde istenen etkiyi yaratamaz. Yeri gelmişken söyleyeyim, oyun dekor tasarımı bakımından da pek iddialı değil, son zamanlarda pek adet olan “barkovizyon kulaycılığı”nı bir de sadece bölümü oynanacak tarihi kişiliğin doğum ve ölüm tarihlerini gösteren bir fotoğrafında ve aradaki bazı “sunum görseli” mantığında hazırlanmış malzeme için kullanmak ne kadar estetik bir seçimdir tartışılır.
Bir oyuncu önde oyununu oynarken arkada erkek kuklalarını oynatan diğer oyunculara ise üzülmemek elde değil. Monolog sırasında söylenen şeylerin, öncesinde ve sonrasında karikatür boyutunda çizilmiş erkek kuklalara söyletmek bir “mükerrer” durum yaratmanın ötesine geçemiyor. Bütün bunlar bir yana, “mükerrer” repliklerin bir çoğu, ataerkil lakırdıların, herkesçe mâlum toplamından ibaret. Bereket, oyun bir saat sürüyor da, oyun bir de oyuncular için ıstırap olmuyor.
Hep söylüyorum: Oyuncu bir dekor öğesi değil. en ufak bir aksesuarı dahi sahneye yerleştirirken dekor tasarımcısıyla birlikte kılı kırk yaran yönetmenler, bütün oyun boyunca oyuncuyu, oyunda seyircinin dikkat bile etmeyeceği bir şekilde konumlandırmayı bir maharet sayar oldular, nedense. Halbuki, tiyatronun sahnede bulunan oyuncu sayısıyla değil, oynların oynadığı oyunla güzelleştiğini bilmiyor olamazlar.
Koray Onur
Not: Oyunculukla ilgili yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Oyuncuların bende yarattığı bir hissiyattan değil bu. Ama oyunda bu kadar asal problem ortada dururken, oyuncu performansıyla ilgili beklentiye dahi girmek abesle iştigâl olurdu.
Oyunun künyesi ve fragmanı için İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun sitesi..
Etiketler:
ARZU IŞITMAN,
ataerkil,
BENSU ORHUNÖZ,
İstanbul Şehir Tiyatrosu,
kadın,
MAHPERI MERTOĞLU,
ÖZGE MIDILLI,
ROZET HUBEŞ,
sanat,
SEMA KEÇİK KARABEL,
ŞEHNAZ BÖLEN TAFTALI,
tiyatro
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)