29 Temmuz 2011 Cuma

KORSANA KARŞI OLMAMAK

Sanatın parayla ilgili bir şey olmadığını, sanatın, yaratıcılıkla ilgili olduğunu, yaratıcılığın da bir ücreti reddetmesi gerektiğini düşünen herkesin içinde bulunduğu durum.

Sanat üretiminin metasal malzemeleri elbette ücretli. Ressamın boyası, yazarın kalemi/mürekkebi, sinemacının kamerası vs. Ama bunlar, adı üstünde meta. Bunların hepsine sahip olmak ve niyet etmek, sanat yaratmış olmak demek değilse, demek ki sanatın gerçek değeri düşünsel ve yaratımsal noktasında...

Peki bu yaratıcılığa neye göre fiyat biçilecek? Popülariteye, akademik değerine, bir yenilik getirmesine göre mi?

Böyle bir değer ölçüsü yok, olamaz da.

Sanat, parayla ölçülemeyecek bir şey. Ve sanatçı, tam da bu sebepten, kesinlikle, korsandan korkmamalı.

Sanatın parasız yapılmayacağını düşünenler, öznel bir fikir sunuyorlar. “her şeyin bir bedeli olduğu” gibi bir önkabül ile bu yargıya varıyorlar.

Kaldı ki, bu ön kabülü reddediyorum.

Sanatın herhangi bir alanı, şu anda da yapıldığı gibi, üretilmeye devam etmeli, ama korsana karşı durulmamalı. Korsan, her anlamda iyi bir test, “kitlelere ulaştım mı?” sorusunun cevabıdır, bunun yanında “Güzel bir çalışma mı çıkarttım ortaya?” sorusunun cevabı da yine korsan tüketimden alınabilir.

Tüm şarkılar, yazılar, resimler, fotoğraflar, filmler korsan dünyası içinde kendilerini ifade etmeli. Bu bir zorunluluk, manipülasyonlara karşı durmanın en iyi yolu, korsandan geçer. Üreten kişi, iyi olup olmadığını net olarak buradan görebilir.

Kapitalist dünya, hiç de umrunda olmadığı halde, korsanla mücadeleyi “emek hırsızlığı” sloganı altında yapıyor. Bense, her şeyin ortalık yere bırakıldığı ve zaten ortada olan şeyin çalınamayacağı bir sanat dünyası öneriyorum.






Not: Bu yandaki gibi bir şey de var

24 Temmuz 2011 Pazar

OYSA AMY WINEHOUSE ÖLDÜ!


Öncelikle, Amy Winehouse'ın çok seven bir dinleyicisi olduğumu, ölümüne, her sanat insanının ölümü bir kayıp olması sebebiyle de, çok üzüldüğümü söylemek istiyorum.

Ama dün gece, Amy Winehouse'ın ölüm haberini aldığımızdan beri sosyal medyada "Amy"nin ölümüne üzülmemizin şart olduğu gibi bir hava esti. Kendimi yılbaşı günü eğlenmek zorunda olan biri gibi hissettim. Hani olur ya, sırf o gün eğlenmek adet olduğu için, hiç de öyle hoplayıp zıplayası yokken, eğlenmek zorunda kalmış biri gibi...

Amy Winehouse'ın ölümüne üzülmem yetmiyordu, mutlaka ekşi sözlüğe, facebook ve twitter'a konuyla ilgili bir iki kelam etmek ya da "amy :(" tadında bir şeyler yazmak gerekiyordu adeta. Hani kimse beni buna zorluyor değildi, kastettiğim başkalarının da, böyle bir ifade konusunda, sanki çok lazımmış ve sanki öyle yaparak üzüntülerini hafifletiyorlarmış gibi düşünmeleriydi.

Oysa ki bu ülkede " :( " yapılacak neler neler olmadı ki... Bu kalabalık o zaman ne yapıyordu? Amy Winehouse (bakın ısrarla adını ve soyadını kullanıyorum, kendisi benim dayımın kızı olmadığından ya da beraber çocukluğumuzda çember çevirmediğimizden...) öldüğünde onun hakkında paylaşımlar yapan, ölümü üzerine mutlaka bir şey söylemek zorunda hisseden ve bunları yapamasa bile, sadece "amy:(" yazan kalabalıkların, bu ülkede, çağdaşlık ve aydınlık, ayaklar altına alınırken; masum yüzlerce insan, haklarında dava bile yokken yıllardır hapislerde çürürken; hayatımızın her alanı baskı, zulüm ve sansürle kaplanırken; ülkemizin, dişiyle tırnağıyla yarattığı fabrikaları, telekomları, limanları, arsaları, değerleri bir bir yabancılara "babalar gibi" satılırken; kömürle, erzak torbasıyla, pirinçle cehalet kandırılıp, "oy rantı" illegal yollardan elde edilmeye çalışırken, klavyesinde tuş mu yoktu?

Ayrıca;

Bu kalabalığın üzüntüsünün ne kadarı Amy Winehouse'un sanatına diye düşünüyorum: SAnmıyorum ki, böyle kalabalıklar bir sanatçı kaybettikleri için üzülüyor olsunlar. Onlar, olsa olsa, hayatlarında kendi olamadıkları "asi" bir rengin boşluğuna üzülüyorlardır. Onlar böyle sığdır çünkü.

Bunun belirtisi de, kendini hemen yaratılan "27" mitinde gösterdi. Yok efendim, Curt Cobain de, Jimi Hendrix'te vs. yirmiyedi yaşında ölmüşmüş de, bu bir lanet miymiş, neymiş. Sen birinin ölüm üzüntüsüyle uğraşırken aklına bu mu gelir? Ama bu kalabalık, Amy Winehouse ile değil, kendi yaşamındaki boşlukla uğraşıyor ve o boşluğu şimdi de hemen "27" mitiyle doldurmaya uğraşıyor. Çağımızın insansızlık ve vicdansızlık hastalığı tam da budur. Amy Winehouse ölür, siz de ona üzülüyormuşsunuz görünümlü, kendi magazinel dünyanızı kurarsınız. Hayırlı olsun.

Bu kalabalık, aynısını Barış Manço için de yaptı, onda pek tutmadı, zira Barış Manço bir şekilde o kalabalığın damarlarına işlemiş bir "bütünsellik"idi. Amy Winehouse gibi, "asi kız" değil. ABD ya da İngiltere'de durumu bilemem ama bu bizim ülkemizde böyle.

Kalabalıklar, kalabalıklar gibi davranır. Onların zekası ve ruhu yoktur. Yemişim, "Amy"ciklerine üzülen kalabalıkları....

22 Temmuz 2011 Cuma

Mutluluğun Resmi Ve Burcu Kara...

Bir ara, bu resmin, Abidin Dino'ya ait olduğu gibi bir geyik dolanıyordu.


Bu saçma bilgiye göre, Nazım Hikmet'in Saman sarısı şiirinde "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin." seslenişine, Abidin Dino bu resmi yaparak cevap vermişti.

Ben, O resmin olduğu bir yere link vererek, ekşi sözlükte, araştırıp incelemeden yorum yapmanın ne yanlış olduğunu şöyle vurgulamaya çalışmıştım: "bağlantıdaki resmin abidin dino'ya ait olmadığını anlamak için, bir adet abidin dino resmine bakılmasının yeterli olabileceği, nazım hikmet beyiti."

Bütün bunlar, 2010'un şubat ayında oluyor, yani neresinden baksak, bir yıl oldu .

Bugün gördüğüm bir haberde, Burcu Kara ve Buğra Gülsoy, bu resmi düğün davetiyelerinde kullanmış ve onlar da, aynı hatayı yaparak Nazım Hikmet ve Abidin Dino'ya atfen " Bizim için de mutluluğun resmi buydu. Ama önce bir düğün gerekiyordu” yazmışlar.

Burcu'yu tanırım, onunla bir süre çalıştım ve hep de çok sevdiğim bir arkadaşım oldu. Birlikte çektiğimiz İpsiz Recep'ten sonra bir ara konuştuk, sonra iletişimimiz de koptu. Ancak onu, böyle hataları yaptığında çok üzüleceğini bilecek kadar tanıyorum, zira, sanat dünyasında, insanları yaptığı işe göre, iş namuslarına göre değil, diplomasına göre değerlendirenlerin hedefinde olmuş, bu haksızlığı duyumsayarak hep çalışmış biri olduğunu söyleyebilecek kadar tanıyorum.

O, "dışardan" girdiği, oyunculuk "camiası"nda hep kendini geliştirmeye, kompleksiz bir şekilde uğraşmış ve bunu da büyük ölçüde başarmış bir arkadaşımdır.

Ama, bir kanalda değil, birkaç kanalda birlikte çalışmak lazım. Bir sanatçı, birkaç alanda birlikte çalışmalı ve çok değişik disiplinlerde bilgi sahibi olmalıdır. Bunun için araştırması, bilmesi gerekir.

Bir aralar çok tartışılan "sanatçı duruşu" diye, garip bir tartışma mevzu'u vardı. Belki de aranan özellik budur. Bilgi, o bilgiyi işleme şeklinde, ortalama bir insandan daha ileride olma becerisi...

Ki, böyle hatalar yapmayalım...

Not: Sözkonusu resim, Amerikalı Dianne Dengel adlı sanatçının "Home Sweet home" adlı eseridir. Sanatçının sitesi için, buraya tıklayınız


Bıktığımız Şeyler #4

Şahane, şahane, şahane... Bir duygu seli, bir ayrı güzellik, bir ayrı mutluluk... Taşkın, adını vermek istemeyen konuk ve bendeniz... Dinleyin, dinletin; paylayın, paylaştırın...