17 Aralık 2012 Pazartesi

SENFONİK GANGNAM...

Ortalığı kasıp kavuran Gangnam Style, bir takım insanlar tarafından hoş karşılanırken bir grup tarafından da saçma bir şey olarak görülüyor.

Ben hangi tarafta olduğumu bilmiyorum ama, şarkı tırt. Varlığı benim için, çok mühim değil.

Lakin dinlediğim bir versiyonu bana sanattaki içerik mi önemli, üslup mu tartışmasını hatırlattı. Parçanın senfonik yorumu hiç de fena gözükmüyor.

Belki bazı içerikler, üslup ile yoğrulup hoş bir hale getirilebiliyordur.

Ne dersiniz?
Buyrun aşağıdaki linkten dinleyin ve siz karar verin.

UNUTMAK İYİ BİR ŞEY OLABİLİR

Unutmak o kadar da kötü mü?

Michael Pollan'ın, Arzunun Botaniği adlı şahane kitabındaki şu paragraf, bana bunu düşündüren: "(...) gerçekten de unutmak bir zihinsel işlem bozukluğu değil, zihinsel işlemdir. Evet, unutmak bir lanet olabilir, özellikle de yaşlandığımızda. Fakat unutmak aynı zamanda sağlıklı bir beynin en önemli işlevlerinden biridir, hemen hemen hatırlamak kadar önemlidir. Eğer hatırladığımızdan büyük kısmını çabucak unutmazsak, uyanık olduğumuz her anda algıladığımız duyusal bilgilerin sadece hacminin ve çeşitliliğinin bilincimizi nasıl bunaltacağını düşünün."*

Eh, Pollan, "düşünün" demiş, ben de düşünüyorum, onu mu kıracağım.

Aslında yazarın açıklaması unutmanın neden önemli olduğunu bize yeterince anlatıyor. Ben daha çok, kavram ve onun seçiciliği hakkında bir şeyler yazmak istiyorum.

Hafıza, "hfz" kökünden geliyor. saklamak anlamı var, ama bu daha çok korumak için saklamak... Örnekse, hafız, ezberleyerek Kur'an'ı kafasında sakladığı gibi onu çeşitli tehlikelerden de korumuş olur. Mahfuz, muhafız, muhafaza gibi kelimelerin de bu kökten geldiğini düşünürsek demek istediğim daha net gözüküyor.

Nisyan-ı beşer, unutmakla maluldür (İnsanın hafızasının unutmak gibi bir sakatlığı vardır), diyen atalarımız her durum için haklı olmayabilir. Gereksiz şeyleri unutmak bazen bir hediye olabilir.

Bedenimizin müthiş bir hafızası vardır. Beynimizin bilinç düzeyinde unuttuğu bir şeyi vücut hemen hatırlar (bisiklete binmenin hiç unutulmadığı doğrudur). Yürümeyi, koşmayı sonradan öğrenen bir tür olmamıza rağmen hiç unutmamamızın sebebi, bu hareketlerin hayati olmasıdır. 
Fotoğrafta kendine bitki çayı yapmayı unutmamak için
eline çay poşedi bağlayan mal gözüküyor.

Ancak bedenin bu müthiş hafızasının yan etkileri de yok değil. Örnekse, bir acıyı hatırlamak evrimsel olarak hayatta kalmak için gerekli, eğer bir yerden düştüğümüzde yaşadığımız acıyı unutmazsak, yüksekten düşmeye dair korkumuz oluşmayabilir ve gayet saçma bir şekilde ölebiliriz. Ancak acıyı çok iyi hatırlamamızın bizim için bir yan etkisi de var. Cesaretsizlik, korkaklık...

Doğada kötü koku, çürümüşlük ve zehirlilik ihtimali barındırır. Kötü kokuyu iyisinden ayırdetmek, doğadaki hayvan için, hayatidir (İnsanın bir hayvan olmadığını sananlar, hiç yemedikleri bir şeyi neden önce kokladıklarını bir düşünseler, aydınlanmış olabilirler). Bu yüzden koku hafızamız da müthiştir. Koku hafızamız, bize kıllık yapıp, hiç aklımızda yokken, bir parfüm kokusuyla eski manitayı hatırlatmak için bu kadar iyi gelişmedi ama yine de böyle bir yan etkisi de var.

Bir kez duyduğu bir telefon numarasını, ya da doğum gününü hiç unutmayan arkadaşlarım oldu. Hayatlarından çok memnun olduklarını söyleyemem. Şaka olsun diye onlara hiç aramadıkları bakkalın telefon numarasını ya da hiç samimi olmadıkları birinin burcunu sorduğumda cevap veriyorlar, ama "Ben bunu niye hatırlıyorum ki?" diye hayıflanmaktan da kendilerini alamıyorlardı. Çünkü her şeyi değil, önemli şeyleri hatırlamanın gereklidir. Arkadaşlarımın yaşadıkları kaygı, hafızalarının kontrolleri altında olmadığını düşünmekten ileri geliyordu.

Hafızası kuvvetli insanlara imrenir, hayranlık duyarız. Gelgelelim, bunun arkasında ciddi bir disiplin yatıyor olabilir. Hafızası kuvvetli olan insanları genellikle uzmanlıklarında görür, ona göre tahlil ederiz. Oysa çoğu "müthiş hafıza" kendi "önemsiz" gördüğü konularda bir çocuk kadar dahi anıya sahip olmayabilir. Genelde de durum böyledir.

Bu noktada kaydetmek, bir beceri olarak karşımıza çıkıyor. Neyi kaydetmek lazım? Elbette neye ihtiyacımız varsa onu. Ama kaydedeceğimiz, hafızamızda yer kaplayacak şeyi seçmek, kategorilendirmek ve bir düzen içinde saklamak, eğitim ve görgü işi.

Bir depoda dünyanın en güzel kitapları olabilir, ama orası kütüphane (ya da arşiv) özelliğini sadece sistematik bir dizge içerisinde düzenlenirse elde eder. İnsan hafızası da böyle...

Neyi unutmamız gerektiğinin bilgisi, neyi hatırlamamız gerektiğinin bilgisidir. 

Koray Onur

*Arzunun Botaniği, Michael Pollan, Domingo Yayınları, Çeviri Sevin Okyay (S.139)

10 Aralık 2012 Pazartesi

EV NEDİR?

Bir evi, ne "ev" yapar?

Bir müteahhitin çabası değil herhalde, bir mimarın projesi de değil. İçindeki eşyanın tamam olması da olmasa gerek...
Ev dediğin nedir ki?

Eğer otel muamelesi yaparsanız, yıllar yılı aile hamuruyla yoğrulmuş mekan bile ev olamaz. Tam tersi olarak, en kötü koşullarda bile o kadar uyumla yaşanıldığı görülmüştür ki, mekan, benim diyen saray yavrusunun ulaşamayacağı bir güzelliğe erişir.

Bir evi ev yapan şey, içinde yaşama üslubumuz.

Bir mekanda doyarsınız, sofralar kurarsınız; bir diğerinde kendinizi güvende hisseder, sığınırsınız, sevişir, seversiniz...

Bu ve bunun gibi şeylerin tamamını yaptığımız yer ise işte yaşadığınız yer, nasıl yaşadığınız ise mekanı ev yapan değer...

Bir evin inşaatı böyle yapılır ancak.