3 Haziran 2020 Çarşamba

ORUÇ ARUOBA'NIN ARDINDAN: HAYATIMIN EN KÖTÜ RÖPORTAJI

Öyle herkesin mail adresi falan yok, hatta internet emekliyor Türkiye'de. SAnıyorum ülkemizde ilk edebiyat sitesini ben ve artık görüşmediğim bir arkadaşımla kurduk. yazar.com . Metis yayınlarının Taksim'deki ofisine gittim ve Oruç Aruoba'ya bir mektup bıraktım, sizinle röportaj yapmak istiyorum diye.

Birkaç gün sonra evin telefonu çaldı. Karşımda tok sesiyle Oruç Aruoba. Röportaj yapmak istemişsiniz, olur yapalım dedi, adada olduğunu dönünce yine arayacağını söyledi. Röportajı, afilli olsun diye Taksim'de, Etap Marmara Cafe'de yapalım dedim, çok kalabalık olmaz mı, dedi. Hemen rotayı kendi takıldığım tatlı bir kafe olan şimdilerde yerinde yeller esen Zambak Sokaktaki Tukan Cafe'ye çevirdim. Orada buluştuk.

19 Eylül 2000 günü, buluşma yerinde onu beklerken heyecanımı anlatamam. Çok çok önemli bir yazardı benim için, etkileri büyüktü üzerimde. GElir gelmez, burayı özellikle mi seçtiniz oldu. Masadaki kitaplardan birini açtı, oturduğumuz yerin karşı manzarasındaki kiliseyi tariflediği bölümü açtı, okuttu. Sonra biz ona sorular soracakken o bize sordu ve başladık sohbete...

Çok yazarla röportaj yapmıştım ama en kötü röportajımı onunla yaptım çünkü röportajdan vazgeçip, sohbet etmeye vermiştim kendimi... Röportaj metnini de çok zor çıkartmıştım kayıtlardan, iyi hatırlıyorum.

Biralar gittikçe geldi, kitaplarına göz ata ata geçen uzun bir sohbet. Defter yaparken tülbentle tutturmam gerektiğini de, dolmakalem temizliğinde nelere dikkat edilmesi gerektiğini de konuştuğumuz bir müthiş akşamdı.

Bir aralık elinde tuttuğu kitabından bir sayfa açtı, Koray, şurayı sen tiyatrocu sesinle oku bakalım, ben okuyamıyorum kendi yazdıklarımı dedi. Uzun bir metindi, gömüldüm okudum ve bitip de kafamı kaldırınca ne göreyim, karşımda gözleri dopdolu Oruç Aruoba. Eski aşkının hüznünü benim sesimden duyunca ağlayan, ilk kez gördüğü bir insana derhal tüm kalbini açan, Oruç Aruoba. Hani derler ya, insan hayran olduğu kişiyi tanımamalı, sukut-u hayale uğranır diye, bu Oruç Aruoba için böyle değildi. Onu tanımak bir şanstı. Sarılarak ağlamak ise bir hediye.