7 Aralık 2019 Cumartesi

İBB'DE ADAM KAYIRMA MI VAR?

Şerefiye Sarnıcı, daha önce gittiğim, atmosferini çok beğendiğim bir yerdi, İstanbul Belediyesi’nin düzenlediği resitallerden ilki olan, Viyolonsel sanatçısı, Anastasia Kobekina’nın konserine büyük heyecanla bilet aldım. Daha içeri de girer girmez, diğer resitallere de bilet almam gerektiğini düşünmeye başlamıştım. 


Konserin başlamasıyla, (ki bayıldığım bir eser olan Bach’ın sol Majör 1. Süiti ile başladı) içimde bir üzüntü. Zira, sanatçıyı göremiyordum. Mesafe olarak değil, sarnıcın mimari yapısından kaynaklanıyordu bu durum. Eğer bu tek kişinin bulunduğu alana küçük bir yükselti konmuş olsa, halledilebilecek bir şeydi bu büyük sorun. Bu eseri, sanatçıya bakmak yerine dinleyerek tatmaya çalıştım.


Ahmet Haşim’in müthiş bir sözü vardır: Türk milleti söylemez, söylenir, diye. İşte o aklıma geldi ve konserin bitmesini beklemedim, alkışlar sırasında kalkarak sorumluların yanına gittim. hemen durumu  söyleyecek, sonra da yerime geçecektim. 


Ama beni dinlemeyen, söylediklerime kıymet vermeyen sinirli ve gergin bir hava ile karşılaştım. Konuştuğum zat, beni konser olduğu için dışarı davet etti, çıktık. Hiçbir hakaret ya da kötü söz söylemediğim halde karşımda sinirli ve defanslı bir kişi vardı. Bunu kendisine de söyledim. Yanımızda bir de Leyla adında etkinliğin sorumlusu hanımefendi vardı. Ben onunla muhatap olmak istediysem de, beni dışarıya davet eden bu zat, çıkmamızdan az sonra,  Leyla Hanım’ı da kolundan tutarak zorla içeri çekti giderkenken de benim için “Manyak mıdır, nedir?” dedi. 


Ben manyak mıyım, değil miyim bilmiyorum, ama olsam bile seyirciye karşı tavrın böyle olmayacağını çok iyi biliyorum. Tartışma büyüdü, oradaki bir güvenlik memuru, küçük bir insan olmanın getirdiği karakterden olsa gerek, elimi tutarak beni itekledi de. Ben ise, montunu bile alamadan dışarıya çıkmış karşısında 6-7 kişiyle kalmış, kendisine hakaret edilmiş biri olarak tepki gösterdim. Bana manyak diyen kişinin adını istedim, birinin ona müdürüm dediğini duymuştum ve oradaki insanların neden hakaret edilen ben olduğum halde, bana sakin olmam gerektiğini de anlayacak kadar tecrübeliydim. Ama yine de bu kişinin adını öğrenmek istedim. Şikayet edeceğimi söyledim (Ettim de. Hemen telefonla İBB Beyaz Masa’ya Dosya No: 3756306, ilk fırsatta da Cumhuriyet Savcısı’na). Bana kartını verdi, sonra da Türkiye’nin damarlarına işlemiş bir söz öbeğini bana takdim etti, “Git kime şikayet edersen et!”. Orada bir de bu “müdür”ün, bir dayısı ya da ne bileyim, bir desteği olduğunu da anladım. Peki, bu da böyle olsun, aldım kartı.


Kendisi hakkında pek bir bilgi yok, zaten bir iş yapmışlığı yok.
 Ama Kültür A.Ş.'de müdür. 
Aslında şikayet etmezdim, kendisinden sadece bir özür dilemesini istedim. Oysa benim de özür dilemem gerektiğini söyledi. Bunu yapmam gerektiğini düşünsem, gerçekten yapardım. Bununla ilgili bir sorunum yok. Ama eğer karşınızdaki özür dilemesine bilek bükmek ve özür dilemeye de, kendi bileğinin bükülmesi diye bakıyorsa o zaman anlamı da kalmıyor. İstediğim özür için hakkım vardı, ona bunun için bir de teşvik verecek halim yoktu. 


İnsanların kim olduklarıyla ilgilenmek yerine, yaptıklarıyla ilgilenmek gerektiğini öğreneli epey oldu. Çünkü insanın kimliği, onun kontrolünde olmayabiliyor. Doğduğu yer, yaşı, ten rengi ailesinin kim olduğu vb. O yüzden bana verdiği karttaki isme takılmadım. Yine de kimle karşı karşıya olduğumu bilmek adına internette bir araştırma yaptım ve Mithat Sinan Bolak adındaki bu zatın, Ümit Boyner’in oğlu olduğunu öğrendim.  Derhal, “Kime şikayet edersen et!”ler, “Sen de benden özür dile”ler anlam kazandı. Kendisinin mağdur bir seyirciyle konuşma kabiliyetinin neden olmadığını ve bir küçücük meseleyi kötü yöneterek kriz haline nasıl getirdiğini de, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kültür Etkinlikleri Müdürlüğü’ne 3 ay önce atanmış ve bu konularla ilgili hiçbir tecrübesi olmadığını öğrenince anladım. Taşlar yerine o kadar güzel oturuyordu ki.


Liyakatsizlik ve nepotizm. Bu kelimeler kafamda dönüp duruyordu.


Tabii benimki münferit bir olay olabilir, bu zat çok iyi bir insan, görevine layık bir donanım sahibi olabilir. Bunu da görmenin tek yolu bundan sonraki süreçte kendisinin ve onu çalıştıran İBB’nin tavrından geçmekte.