23 Aralık 2011 Cuma

3. MURAD'I, SABAH NAMAZINI KAÇIRDIĞI İÇİN TANIYORUM.


Tarihle, hadi Osmanlı tarihi diyelim, özellikle meşgul olmuyorsanız 3. Murad’ın adını, kimin nesi olduğunu bilmeniz pek mümkün değil. Fatih’i, Kanuni’yi, Yavuz’u, Hürrem’i, Kösem’i biliriz de, 21 yıl saltanat sürmüş bu padişahi bilmeyiz.

Ben de bilmeyecektim...

Artık biliyorum. Neden mi?

3. Murad, bir gün sabah namazına uyanamadı da ondan.

Duyduğu suçluluktan mı desek,”Şerden çıkacak hayır”ı bulmaya uğraşmaktan mı desek, bu olaydan sonra bir şiir yazdı; Santuri Ali Ufki Bey’e verip, bir şarkı besteletti de ondan tanıyorum.

3. Murad, büyük bir adam olabilir, 21 yıl gibi azımsanmayacak saltanatında çok önemli işler yapmış olabilir ama ben onun yazdığı bir şiirle, yüzümü ona çeviriyorum.

Eğer hangi şiir ve şarkıyı kastettiğimi bilmiyorsanız, bu parçayı dinlediğinizde bana hak vereceksiniz.

Dünya böyle bir çok örnekle doludur ki, çok önemli şahıslar yıllarca göremedikleri bir değeri, aniden, bir sanat eserinden dolayı görmeye başlarlar.

Sanatın gücüne bir not olarak ekleyelim...

Koray Onur



Uyan Ey Gözlerim
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrail’in kastı canadır, inan.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Seherde uyanırlar cümle kuşlar
Dill-u dillerince tesbihe başlar
Tevhid eyler dağlar taşlar ağaçlar
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Semâvâtın kapuların açarlar.
Mü’minlere rahmet suyun saçarlar…
Seherde kalkana hülle biçerler.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Bu dünya fanidir sakın aldanma.
Mağrur olup tac-u tahta dayanma.
Yedi iklim benim deyu güvenme.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Benim, Murad kulun, suçumu affet.
Suçum bağışlayub günahım ref’ et.
Rasûl’ün sancağı dibinde haşret.
Uyan ey gözlerim gafletten uyan!
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Sultan 3.Murad

10 Aralık 2011 Cumartesi

TİYATRODA SEYİRCİYİ ALKIŞLAMAK


Benim, seyirci tarafında olduğum 90’ların başında, oyunun bitiminden sonra, oyuncuların sahneyi terkederken, seyirciyi alkışlamak gibi bir adeti yoktu.

Nedense, özellikle 2000’li yıllarda, bu hareket geleneksel bir hal almaya başladı.

Öncelikle şunu saptamak lazım: Alkış, bir beğeni sonucu yapılır, seyirci de, bir oyunu, beğendiği için alkışlamaktadır, ve beğenmiyorsa alkışlamamalıdır. (Elbette, günümüz seyircisi, maalesef, alkışın, beğeni seviyesinin bir göstergesi olduğunu bilmeden, “adet olduğu üzre” alkışlamaktadır. Yine de, seyirci, alkışın nasıl ve ne için yapıldığını bilmese de, bu, onun gerçek niteliğini değiştirmez. Neyse, konuyu dağıtmayayım.)

Dediğim gibi, alkış bir takdir ve tebrik göstergesidir. Alkışı gönderen seyirciye karşı, oyuncu bu tebriği, şükranla kabul eder. Yani teşekkür göstergesi olarak eğilir.

Buraya kadar her şey gayet izana, nizama, ve nezakete uygunken, biranda oyuncunun seyirciyi alkışlayarak, süreci tersinden tekrar başlatması ne ola ki? Seyirciler de, bir kez oyunculara eğilsinler ve tiyatroyu öyle mi terketsinler istenmektedir; yoksa seyirci oyunu çok mu iyi izlemiştir (iyi izlemek nasıl bir şey?); o kadar iyi izlemişlerdir ki, oyuncular kendilerini alkışlamaktan alamamamışlar mıdır?

Şahsen, seyirciyi alkışlama tavrının altında, bir aşağılık kompleksinin yattığını düşünüyorum. Oyuncu/tiyatro insanı, bu kadar işi gücü içinde tiyatroya “zahmet” edip gelen; maç, dizi, sinema filmi yerine tiyatrosunu tercih ve teşrif eden seyirciye minnetini ifade etmektedir, kendince.

Şayet bir sanatçı, sanatını, samimiyetle, diğer bir çok meşgaleden daha tercih edilebilir, ortaya koyduğu işini tebriğe değer görüyorsa, kendisine talep gösteren kişiyi tebrik eder mi?

Ama siz, aklınızın bir köşesinde dahi olsa, üretinizin ya da topyekûn sanatınızın, birçok şeye nispetle daha geri planda olduğunu düşünüyorsanız, onu tercih edenlere minnet duyar, teşekkür etmeye başlarsınız.

Seyirciyi alkışlayan meslektaşlarım kendilerini bu yazının muhatabı olarak görmüyor olabilirler, ama özeleştiri yapıp, yol yakınken bilinçaltımızın kirinden pasından kendimizi arındırmadığımız sürece, gereksiz adetlerden kurtulamayız. Mesleğimize önce biz gereken değeri talep etmedikçe, toplumun gözünde yükselemeyiz.

Koray Onur

Not: Kullandığım videoda, bana göre, doğru bir alkış sekansı vardır.