19 Ekim 2010 Salı

TAVİZSİZLİK, KORKAKLIKTIR.

Tavizsizlik, taviz vermemek bir erdem değildir. O, prensiplerine bağlılık ya da değerlerine bağlılıkla karıştırılan başbelasıdır.

Sınırlı ve dar bir bakıştan doğar tavizsizlik. Her türlü darlığın ve sınırın en temel sebebi ise korkudur.

Eğer kendimizi güvende hissetseydik, hiçbir hırsızın yaşamadığı bir ütopik dünyada olsaydık, kapımızı kilitler miydik; gizleyecek bir şeylerimiz olmasa perdelerimizi kapatır, komşumuzla aramıza duvarlar örer miydik?

"Benim dokunulmazlarım var." diyen biri korkmaktadır. Dokunulmazlara dokununca ortadan kalkacağına, hiçbir amacı kalmayacağına inanan, aciz bir korkaklıktır bu.

Kişinin taviz vermeyeceği hiçbir şey olmamalıdır. İdeal olan bu. Çünkü ideal hiçbir şeyden korkmayan kişidir. O kişidir ki, uçsuz bucaksız bir dimağa ve kimseye hesap vermeyi dahi düşünmeyecek güvene sahiptir.. Korktukça sınırlı olursun, küntleşirsin.

Korkularla dolu olup aşık olunamaması bundan. Sen korkularınla yarattığın "tavizsiz" ve sınırlı dünyanda, aşk gibi sınırsız ve her anı özveri isteyen bir şeyi bekleme, daha çok beklersin.

"Şunu yaparsa affetmem." ; " Bu benim olmazsa olmazımdır." derken çok güçlü göründüğünü sanan ahmakların halini; risk alarak, acıyla aşkın yolunda yürüyenlere gıpta ve kıskançlıkla bakarken hep görmüşümdür.


1 Ekim 2010 Cuma

AÇIKSÖZLÜLÜK VE BOŞBOĞAZLIK

Samimiyet ve laubalilik arasındaki farkın anlaşılmasıyla, açıksözlü ve boşboğaz arasındaki fark da anlaşılır.

Açıksözlülükle ilgili, anlaşılması gereken ilk şey, onun kesinlikle, her akla gelenin söylenmesi olmadığıdır.

Açıksözlülük, vanası olan bir musluğa benzer; boşboğazlık ise, ne zaman su versen onu akıtan, vanası laçka olmuş musluktur. Boşboğaz, ne zaman bir şey söyleyecek olsa, kontrolsüzce harfler dizilerini döktürmeye başlar. Bu kontrolsüzlüktendir ki, boşboğaz insanlar genelde gevezeler arasından çıkar.

Açıksözlü kişi kontrollüdür. Sözcükleri, cümleleri, yeni doğmuş bir bebeği kucaklar gibi tutar: Ne yere düşürecek kadar gevşek, ne de incitecek kadar sıkı... Tam olarak neyi, ne kadar söylemesi gerekiyorsa, onu söyler. Peki bu nasıl olacak?

Eğer kişi, neyin ne kadar söylenmesi kararını, kendi penceresinden değerlendirirse, yanılması büyük ihtimaldir. Açıksözlü olmak için bazen can sıkıcı şeylere de katlanmak gerekebilir. Hiç istemediğimiz halde, bir kişinin kalbini kırma riskini de almak gerekebilir. Kişi, neyi, ne zaman, ne kadar söylemesi gerektiğine duruma bakarak karar vermelidir. Kendimizi zorlamadığımız için "suya sabuna dokunmayan" biri haline de gelebiliriz.

Örnekse; Suya sabuna dokunmayan Ali, karşısında kendisine Mahmut diye hitap eden kişiyi uyarmaz. Onu uyarmayı, kusurunu yüzüne vurmak olarak görür, onun kırılmasından korkarak uyarmayarak, bu işi başkasına bırakır. Ama boşboğaz Murat, hemen o kişiyi ortalık yerde uyarıp utandırır. Açıksözlü birinin yapacağı iş ise, ne durumu görmezden gelmektir ne de insanların gözüne sokarak uyarıyı yapmaktır. O, uygun bir dille (lisan-ı münasip) hatayı yapan kişiyi uyarır.

Boşboğaz kişilerde görülen bir hastalık ise, söyledikleri şeyler sonucunda karşılarındaki kişiler, sarsılmamışsa sözlerinin etkisiz olduğuna dair düşüncedir. Oysa bu, bir toya, bir acemiye, karşıdakinin zekasını, kapasitesini küçümseyen kişiye ait olacak türden bir yaklaşımdır. Ancak bunlar, konuşmalarını, açıksözlülük kisvesi altında, kırıcı ve hoyrat bir perdeden yaparak erdemli davrandıkları yanılgısıyla, bir ömür geçirirler.

Açıksözlü kişi, lafa öncelikle karşısındakinin kapasitesini tahlil ederek başladığından, muhatabı, kendisine verilen değeri anlar ve hisseder. Daha bu noktada, açıksözlü ile boşboğaz arasındaki fark ortaya çıkar. Karşısındakinin kapasitesini, ruh halini, ortamdaki değişkenleri hesaplayan kişi, söyleyeceği ne olursa olsun, iyi bir tartım yaparak, kontrolsüz bir boşboğaza karşı daha baştan avantajlıdır.

Açıksözlü olmak bizi yalandan uzak tutar. Boğboğazlık, sevilmeyen ve egosu yüksek bir kişi yapar.

Açıksözlülük bir erdem; boşboğazlık, kusurdur.