Korkunun refleks olanını bir kenara
koyalım; bir bilinç silsilesi sonucu olanından neredeyse
tiksiniyorum. Cesaretsiz, sinik, ezik insanın yapacağı türden bir
eylem...
Bu türden korkunun, sebebi, hayati
tehlike barındıranını bir şekilde anlıyorum: Aileniz ya da
yakınlarınızın hayati tehlikesin, hissettiğinizde bir tür
refleks olarak korunmaya geçip sinmek, zaman zaman, anlaşılabilir
oluyor.
Ama, sözgelimi patrondan ya da
öğretmenden, kısacası sizin isteminiz dışında “üst” olmuş
kişilere karşı duyulan korku, en hafif tabiriyle, sinmişlik.
|
Piramitler eskiden böyle yapılıyordu. |
Gelin, iş hayatımızda, patrona karşı
duyduğumuz “saygı” kılıfındaki korkunun gelişimine ufak bir
pencere açalım. Ama şunu belirtmeme izin verin, bu pencere, bir
miktar, parantezle bezeli olacak: zira dün ve bugün, o
parantezlerde saklı.
Eskiden, korkmamak, cesur olmak bir
erdemdi (cesaret, sonradan, sadece aptalların yapacağı bir eyleme
dönüştü, ona bağlı kahramanlık ise, “artizlik yapmak”a).
Sonra “ekmek parası” adlı, buram buram arabesk kokan bir kavram
ortaya çıktı (daha önce, ismi; iş, meslek, sanat, zanaattı).
Kazanılan para direkt olarak midemize
giren ekmekle anılır olunca işin şekli değişti. Zaten, Türk halkı, fakirliğin ve politikadan kaynaklanan çaresizliğin içinde
debelenirken, paranın bu ilk anlamından başka bir şeyle
ilgilenmedi. Dolayısıyla paranın, “lüks şeyler için” de
kullanılabilir olduğuna dikkat etmedi.
Ancak, bir süre sonra, çalışarak
(alnının teriyle çalıştığını varsaydığımız) kazanılan para sadece,
“ekmek almak” için değil; otomobil (sonra araba oldu), apartman
daireleri (sonra hava atılan bu apartman daireleri, yerini, o
zamanlar “avam” kabul edilen müstakillere bıraktı ve zenginler
müstakil villaları için sıraya girer oldu) alındı. Kazanılan
paranın adı ise hala “ekmek parası” olarak kaldı.
Dini duyguların çok çok sömürüldüğü
ve sömürülecek başka duygular da olması için, o duyguları pekiştirmenin
gerekli olduğunun iyice öğrenildiği bu dönemlerde,
zenginleşmenin bu “tarım ve anadolu” kokan isminin yanına bir
de dini kılıf bulunması gerekiyordu.
|
Borsa... Bu modern "piramit" artık başka tür kölelerle yapılıyor |
Buna göre, denklemdeki eksik bölüm,
Allah'ın isimlerinden biri olan El-Rezzak (
rızık veren, ihsan
eden)'ın kökü de olan “Rızık” kelimesi, özellikle ailenin
en önemli parçası olan çocuk ile birleştirilerek “Çoluğumun
çocuğumun rızkı” şeklinde bir kullanımla tamamlandı.
İşte bu müthiş birleşimle birlikte
para kazanmak geleneklerimize uygunluğu kadar kutsallığıyla da,
çok sağlam bir temele oturmuş oldu: Bu saatten sonra para
kazanmaktan daha önemli ne olabilirdi? İnsanın para kazanmak
uğruna çektikleri kutsaldı ne de olsa.
Patronlar, para kazanmanın kutsal,
kazananın “başarılı” ilan edildiği bu ortamda daha çok
kazanmaya devam ederken, çalışanlar (eskiden, işçi, emekçi,
amele denirdi) ise “çocuklarının rızkı” ve “ekmek parası”
için bazı “küçük” haksızlıklara göz yumuyor, rızık için
eğdikleri başı eğilmiş saymıyor, bu türden bir sinmişliği,
sabır olarak nitelendirerek, kendini olumluyorlardı.
Firavunun kırbacı altında inim inim
inleyen köleler sonuçta Tanrı katında büyük bir işin (piramit)
parçası olduğunu düşünerek nasıl rahatlıyorsa; dünün
amelesi, bugünün çalışanı da türlü aşağılanmaya işte
böyle katlanıyor.
Patronumdan, çevremdeki güçlülerden
korkmamın sebebi, işte bu altyapı oldu. Ekmek parası ayağına
korkaklığımı besleyip durdum.
Bu korkaklığın tek ilacı, bir
korkak olduğumu kabul etmem!