4 Eylül 2011 Pazar

PİRAMİTLER, EL-REZZAK ve BİR KORKAK


Korkunun refleks olanını bir kenara koyalım; bir bilinç silsilesi sonucu olanından neredeyse tiksiniyorum. Cesaretsiz, sinik, ezik insanın yapacağı türden bir eylem...

Bu türden korkunun, sebebi, hayati tehlike barındıranını bir şekilde anlıyorum: Aileniz ya da yakınlarınızın hayati tehlikesin, hissettiğinizde bir tür refleks olarak korunmaya geçip sinmek, zaman zaman, anlaşılabilir oluyor.

Ama, sözgelimi patrondan ya da öğretmenden, kısacası sizin isteminiz dışında “üst” olmuş kişilere karşı duyulan korku, en hafif tabiriyle, sinmişlik.

Piramitler eskiden böyle yapılıyordu.
Gelin, iş hayatımızda, patrona karşı duyduğumuz “saygı” kılıfındaki korkunun gelişimine ufak bir pencere açalım. Ama şunu belirtmeme izin verin, bu pencere, bir miktar, parantezle bezeli olacak: zira dün ve bugün, o parantezlerde saklı.

Eskiden, korkmamak, cesur olmak bir erdemdi (cesaret, sonradan, sadece aptalların yapacağı bir eyleme dönüştü, ona bağlı kahramanlık ise, “artizlik yapmak”a). Sonra “ekmek parası” adlı, buram buram arabesk kokan bir kavram ortaya çıktı (daha önce, ismi; iş, meslek, sanat, zanaattı).

Kazanılan para direkt olarak midemize giren ekmekle anılır olunca işin şekli değişti. Zaten, Türk halkı, fakirliğin ve politikadan kaynaklanan çaresizliğin içinde debelenirken, paranın bu ilk anlamından başka bir şeyle ilgilenmedi. Dolayısıyla paranın, “lüks şeyler için” de kullanılabilir olduğuna dikkat etmedi.

Ancak, bir süre sonra, çalışarak (alnının teriyle çalıştığını varsaydığımız) kazanılan para sadece, “ekmek almak” için değil; otomobil (sonra araba oldu), apartman daireleri (sonra hava atılan bu apartman daireleri, yerini, o zamanlar “avam” kabul edilen müstakillere bıraktı ve zenginler müstakil villaları için sıraya girer oldu) alındı. Kazanılan paranın adı ise hala “ekmek parası” olarak kaldı.

Dini duyguların çok çok sömürüldüğü ve sömürülecek başka duygular da olması için, o duyguları pekiştirmenin gerekli olduğunun iyice öğrenildiği bu dönemlerde, zenginleşmenin bu “tarım ve anadolu” kokan isminin yanına bir de dini kılıf bulunması gerekiyordu.

Borsa... Bu modern "piramit" artık başka tür kölelerle yapılıyor
Buna göre, denklemdeki eksik bölüm, Allah'ın isimlerinden biri olan El-Rezzak (rızık veren, ihsan eden)'ın kökü de olan “Rızık” kelimesi, özellikle ailenin en önemli parçası olan çocuk ile birleştirilerek “Çoluğumun çocuğumun rızkı” şeklinde bir kullanımla tamamlandı.

İşte bu müthiş birleşimle birlikte para kazanmak geleneklerimize uygunluğu kadar kutsallığıyla da, çok sağlam bir temele oturmuş oldu: Bu saatten sonra para kazanmaktan daha önemli ne olabilirdi? İnsanın para kazanmak uğruna çektikleri kutsaldı ne de olsa.

Patronlar, para kazanmanın kutsal, kazananın “başarılı” ilan edildiği bu ortamda daha çok kazanmaya devam ederken, çalışanlar (eskiden, işçi, emekçi, amele denirdi) ise “çocuklarının rızkı” ve “ekmek parası” için bazı “küçük” haksızlıklara göz yumuyor, rızık için eğdikleri başı eğilmiş saymıyor, bu türden bir sinmişliği, sabır olarak nitelendirerek, kendini olumluyorlardı.

Firavunun kırbacı altında inim inim inleyen köleler sonuçta Tanrı katında büyük bir işin (piramit) parçası olduğunu düşünerek nasıl rahatlıyorsa; dünün amelesi, bugünün çalışanı da türlü aşağılanmaya işte böyle katlanıyor.

Patronumdan, çevremdeki güçlülerden korkmamın sebebi, işte bu altyapı oldu. Ekmek parası ayağına korkaklığımı besleyip durdum.

Bu korkaklığın tek ilacı, bir korkak olduğumu kabul etmem!

Hiç yorum yok: