Benim, seyirci tarafında olduğum 90’ların başında, oyunun bitiminden sonra, oyuncuların sahneyi terkederken, seyirciyi alkışlamak gibi bir adeti yoktu.
Nedense, özellikle 2000’li yıllarda, bu hareket geleneksel bir hal almaya başladı.
Öncelikle şunu saptamak lazım: Alkış, bir beğeni sonucu yapılır, seyirci de, bir oyunu, beğendiği için alkışlamaktadır, ve beğenmiyorsa alkışlamamalıdır. (Elbette, günümüz seyircisi, maalesef, alkışın, beğeni seviyesinin bir göstergesi olduğunu bilmeden, “adet olduğu üzre” alkışlamaktadır. Yine de, seyirci, alkışın nasıl ve ne için yapıldığını bilmese de, bu, onun gerçek niteliğini değiştirmez. Neyse, konuyu dağıtmayayım.)
Dediğim gibi, alkış bir takdir ve tebrik göstergesidir. Alkışı gönderen seyirciye karşı, oyuncu bu tebriği, şükranla kabul eder. Yani teşekkür göstergesi olarak eğilir.
Buraya kadar her şey gayet izana, nizama, ve nezakete uygunken, biranda oyuncunun seyirciyi alkışlayarak, süreci tersinden tekrar başlatması ne ola ki? Seyirciler de, bir kez oyunculara eğilsinler ve tiyatroyu öyle mi terketsinler istenmektedir; yoksa seyirci oyunu çok mu iyi izlemiştir (iyi izlemek nasıl bir şey?); o kadar iyi izlemişlerdir ki, oyuncular kendilerini alkışlamaktan alamamamışlar mıdır?
Şahsen, seyirciyi alkışlama tavrının altında, bir aşağılık kompleksinin yattığını düşünüyorum. Oyuncu/tiyatro insanı, bu kadar işi gücü içinde tiyatroya “zahmet” edip gelen; maç, dizi, sinema filmi yerine tiyatrosunu tercih ve teşrif eden seyirciye minnetini ifade etmektedir, kendince.
Şayet bir sanatçı, sanatını, samimiyetle, diğer bir çok meşgaleden daha tercih edilebilir, ortaya koyduğu işini tebriğe değer görüyorsa, kendisine talep gösteren kişiyi tebrik eder mi?
Ama siz, aklınızın bir köşesinde dahi olsa, üretinizin ya da topyekûn sanatınızın, birçok şeye nispetle daha geri planda olduğunu düşünüyorsanız, onu tercih edenlere minnet duyar, teşekkür etmeye başlarsınız.
Seyirciyi alkışlayan meslektaşlarım kendilerini bu yazının muhatabı olarak görmüyor olabilirler, ama özeleştiri yapıp, yol yakınken bilinçaltımızın kirinden pasından kendimizi arındırmadığımız sürece, gereksiz adetlerden kurtulamayız. Mesleğimize önce biz gereken değeri talep etmedikçe, toplumun gözünde yükselemeyiz.
Koray Onur
Not: Kullandığım videoda, bana göre, doğru bir alkış sekansı vardır.
2 yorum:
tiyatro salonunda koltuğa oturduğum anda bir coşkunluğun içine girerim. oyunun iyi ya da kötü olmasından bağımsız bir ruh devinimidir bu heyecanın özü. salondasınızdır ve birazdan kanlı canlı bir hareket başlayacaktır. her tiyatro seyircisi benim duyumsadığımı duyumsamıyordur ve ben onun tiyatro severliğininin derecesini de bu ölçütle değerlendiremem ancak o salonda herkeste yansımasını bulan bir gerçek vardır: bir süre sonra farklı durum içinde olan iki ayrı topluluğun (oyuncu ve seyirci)bir hareket içerisinde olacağı ve bunun yaratacağı etkileşim. bu sadece izlence değildir, orada sahnede olanla sahnenin karşısında olanın teması; salt izlemekle, gösteri sunmak ikililiğinde açıklanmamalı. cansız bir araçla izlemenin, seyretmenin, görmenin ölülüğü yoktur tiyatroda. oyuncu ile karşısındakinin "an" daki etkileşimi yine o "an"ın içindedir. canlıdır... oyucu, sahneye vuran ışığın kararttığı seyirciyi görmüyor olsada varlığını, soluğunu bilir, duyar. meta olmayandır o etkileşim.
şimdi neler var elimizde: oyuncu oyununun sonunda seyirciyi "bak kalkmış ve gelmiş" diye mi alkışlar ya da "ne güzel izledi bizi/beni" diye mi? "beni alkışlamasını alkışlıyorum" olabilir mi bunun açıklaması? sıradan bir ritüel de olabilirliği dışında tüm bunların ötesinde olan başka "şey"ler var mıdır? neden olmasın. o alkışta karşılıklı etkileşimin dışa vurumu da yok mudur mesela? tek taraflı almadan, sadece koltuğunda oturanlarla sınırlamadan alkışın gücünün düşük ya da yüksek olması o etkileşimi göstermez mi ya da? yani olmaması gereken bir adet ya da yadırganması istenen bir aşağılık kompleksi sonucuna varmadan önce buna dair düşünülecek başka gerekçelerin varlığını da sorgulamak iyi olur.
Alkışın tek taraflı olduğunu zaten söylemiyorum. Seyirci alkışlar, oyuncu da eğilir, bu karşılıklı bir etkileşim olarak kendini koyar ortaya zaten. Burada iş biter diyorum. Bundan sonrası en iyi tabirle "süsleme"dir.
Seyircinin alkışının yükselmesine de diyeceğim yok. Alkış yükselir, seyirci ayağa kalkar (onun bile değişik şekilleri var)oyuncu bunları görür ve anlamlandırır.
Ben bu "süsleme"yi çok gereksiz buluyorum, bunun yanında yazıda da anlatmaya çalıştığım gibi, bir kompleksin dışa vurumu olarak açıklıyorum. Elbette bu doğru olmayabilir ve benim düşünemediğim ya da tasavvur edemediğim sebepleri olabilir.
Yorum Gönder