Güce tapanlar hep varoldu, bir de birinci elden güce tapana tapmak yerine, güce tapana tapanlar ortaya çıktı. Tavşanın suyunun suyu anlayacağınız.
Bu durum bir marka merakını ortaya çıkardı. Kendisine tapılan egemen kişi ya da kurum, artık belli bir sınıf dışından mürid kabul etmeyecek kadar çıtayı yükseltmişse, avamın tapınma ihtiyacını karşılayacak markalar yaratır.
Bir tatlı dostluğun fotoğrafı... |
Markalar, bu bakımdan muktedirlerin "olmazsa olmazı"dır.
Duruma örneklerin en çarpıcısı, Hugo Boss. Hugo Boss, hiç de öyle kendi halinde takılan bir giysi tasarımcısı değil, havayı kurt gibi koklayan bir işadamıdır. Fakat aldığı koku, onu hiç de gururla taşınacak bir yere sevketmemiş. Zira Hugo Boss, Hitler'in tasarımcısıydı. Birçok filmden aşina olduğunuz, SS ordusunun kullandığı kıyafetlerin tasarımcısı ve imalatçısıydı.
Pek de şık olmuş elemanlar... |
Şimdi, Hugo Boss parfümünü kullanan, kıyafetini veya aksesuvarını kullanan bizler, onu, bir kanlı geçmişin üzerinde yükselen bu markayı, geleceğe taşıyan en önemli gücü teşkil ediyoruz.
Derdim sadece Hugo Boss ile değil, bir yerde markalaşma, tekelleşme, "kocaman şirket" olma varsa, yanı başında iktidar olduğunu anlatmak. Hiçbir marka temiz olamaz. Hugo Boss bir örnek sadece...
1 yorum:
SS üniformalarındakı sert ve soğuk estetiği reddetmeksizin markalara ve yalakalara dil uzatsak?
Benzer bir durum besteci Carl Orff içinde anlatılır diye haırlamakla beraber, adamın bestelediği "Carmina Burana" eseri ihtişam ve estetik olarak başarılıdırç
Not: Tabi, hepsi şahsi düşüncem yazdıklarımın...
Yorum Gönder