Okuyan kişinin hayatın pratiği üzerine pek bilgisi olamayacağı türünde bir inanç mevcut: Okuyan biri, aşk, iş hayatı, politika, yaşam gibi konulardan konuşmaya ne zaman başlasa, çevredekilerin bunları kitaplardan apartılmış fikirlermiş gibi görme eğilimi var. Elbette sadece okuduklarıyla kendini ön plana çıkartmaya çalışan insanların sayısı, azımsanmayacak kadar çok. Ancak bu tip insanları biraz incelediğinizde, onların sadece belli konularda okumalak yaptığını ve genellikle bilgiyi bir hap gibi veren türde kitaplar seçtiklerini, ve bunu da, özellikle "malumat parlatmak" amacıyla yaptıklarını görmek çok kolaydır.
İşte bu nokta bize, okuyucu ve okur arasındaki farkı gösteriyor.
Okur, okuyandır. Okuyucu, okuma yazma bilir, ve o an bir okuma eylemi içerisindedir.
Okuyucuya boş zamanalarında ne yaptığını sorarsanız, alacağınız cevaplar içinde "kitap okumak" olacaktır. Onun için kitap okumak, ancak, bir boş vakit aktivitesidir. Ama okurdan böyle bir cevap alamazsınız, ona göre, boş vakitlerinde kitap okuduğunu söylemek, boş vakitlerinde banyo yaptığını söylemek kadar abes bir durumdur. Öyle ya, kim "Boş vakitlerimde banyo yapmaktan, temizlenmekten hoşlanırım." der ki. Banyo zaten yapılması gereken, hayatının bir parçası olan aktivitedir.
Tüm bunlara rağmen, okur olan birinin, illa çok kitap okuması gerekmez. Okur olmanın şartları arasında böyle "sayısal" bir değer yoktur. Buradaki ölçü, okunan kitap sayısı değil, hem kitaba hem de okumak eylemine yaklaşım tarzında kendini belli eder. Aynı şekilde, birinin sayı olarak çok kitap okuması da, onun bir okur olduğunu göstermeyebilir.
İşte, toplumumuzun okuyan birinin bir okur mu, yoksa bir okuyucu mu olduğunu ayıramaması bütün mesele. Çevremizde o kadar çok, sadece bir kitabı bitirme sabrını gösterebildiği için kendini okur ilan eden insan var ki, toplum bu iki tipi ayırmakta güçlük çekiyor. Ve işin kötüsü tepkisini, okuma sevgisine gösteriyor.
Okumak, bir okur olmak hiç de kolay bir şey değil, ama bunun zorluğu okurun, bu bir erdemmiş gibi davranması hakkını da vermiyor. Kimse, bir okur olduğu için bir başkasından daha üstün olamaz. Ancak okuyan bir kişi, okuduklarını yaşam pratiği içinde eritir ve hayatın zaten bahşettiği zenginliğe ufak da olsa eklemeler yapabilirse, olaylara farklı pencerelerden bakabilme ihtimali daha fazlalaşır.
Kimse "çok okurum ben" diye övünmesin, kimse de, sırf kendi okumuyor diye okuma eylemini küçümsemesin. insanlar elele tutuşusun, hayat bayram olsun.
Dediğim gibi, okumamak ya da insanın okuma alışkanlığının olmaması bir suç değil. Ama kişinin, sadece kendisi okumayı sevmediği için, okumayı gereksiz olarak düşünmesi, okuyanları "entel-dantel" küçümsemeleriyle yaftalaması ahlaksızca işlenmiş bir suç. Bu, benim, karnıbahar yemekleriyle bir türlü uyuşamadığım için karnıbahar yiyenleri küçümsememe ve hatta, işi karnıbaharın yararlarını inkar etmeye kadar götürmeme benziyor.
Hiçkimse karnıbahar yemek zorunda değil, ama ister yeyin, ister yemeyin, karnıbaharın vitamin oranı değişmez.