6 Temmuz 2009 Pazartesi

ÖZÜR ARSIZLIĞI

önce özür dilemenin bir erdem, bir büyüklük olduğu öğretildi... doğrudur...

iş bu ki, artık biz götünden anladık bu mevzu'u. özür dilemenin erdemi, kabahat işlediğimizde onun farkına varmaktan geçer önce... bu bile başlı başına bir erdemken, bir de kabahat işlediğimizi tüm komplekslerimizi ve egomuzu iterek karşıdakine söyleyerek özür dileriz/dilemeliyiz. bu ise özür dilemenin büyüklüğüdür.

yoksa özür müessesesi, bize istediğimiz her boku yeme hakkını vermez. ben kabahatimi işleyeyim, sonra nasılsa özürümü de dilerim demek, arsızlığa giriyor... insanları yüzsüzleştirip, onursun, omursuz, omurgasız bir hale getiriyor...

ey ota boka özür dileyen... bu özrün şimdi benim için makbul mü oldu?

bu durum, cep telefonları çıktı çıkalı insanların buluşmalara geç gelmeyi kendilerinde hak olarak görmeye başlamasına benziyor... "abi 30 dakika gecikeceğim". yuh be canım... e dikiliyorum ben burada...

sik belamı, sıç ağzıma her fırsat bulduğunda, sonra serzenişte bulununca da "e abicim özür diledim ya işte, ne uzatıyorsun!" diye bir de üste çık. kafa göz dalarım ben sana... sonra çıktığımız mahkeme de seni haklı bulur "özür dilemesine rağmen saldırgan tavır sergilenmiş" diye...

olmaz, olamaz, olmamalı... özür arsızlığı yaparak suçlarını örtmemeli insanlar. özür dilemeyi de kirletmemeli.

Hiç yorum yok: