28 Temmuz 2009 Salı

TUTKU ve ARZU ARASINDAKİ FARK

tutku, iyi olamaz. iyi olan arzudur ve arzuyla tutkunun beslendikleri kökler apayrıdır... arzu azimden, tutku ise hırstan beslenir. arzu edilene giden yolda istek, kendi başına bir oluş belirtir, dolayısıyla kendi başına bir olaydır ve her olayın kendine has durumları, tatları zevkleri olumlu ve olumsuz etkileri olur... arzuda bir hedef yoktur demek istemiyorum. arzudaki hedef bir saplantı değildir ulaşılsa iyi olur, ama ulaşılmazsa yıkım olmaz.

tutku çok farklı bir şekilde çalışır.. tutkuda hedefle başlangıç noktası arasındaki sürecin yani 'yol'un hiçbir önemi yoktur. hedefe kitlenmiş bir füze gibi, önüne gelen herşeyi ortadan kaldırır... yürünen yol, ancak bir araçtır daha ötesi olamaz ve dolayısıyla yolda karşılaşılan ve engel oluşturan etmenler erdemli olsa da görmezden gelinir ya da hırsın etkisiyle farkedilemez. tutkuyla bir hedefe giden insanların o hedefe sık sık ulaştıkları görülmüştür ve bu genel olarak “başarı” kavramıyla açıklanmıştır. oysa tutkuların esiri olarak ulaşılan noktada kişiyi her zaman bir boşluk duygusu beklemektedir. kişi hedefindeyken yani çoğu kişinin “başarı” dediği noktadayken arkasına dönüp baktığında bir anda hayatın ne kadar boş olduğunu farkeder. geç kalmış bir sorgulama başlar ve ona o dakikaya kadar destek vermiş egosunun yıkımına uğrar. “herşeyim var, ama niye mutlu değilim, çevremde neden arkadaşlarım, dostlarım yok?” diye sorar. kişiyi ciddi bir yıkım bekler.

arzuya giden yolda kişi yolun tadını çıkartır. önemli bir farkındalık yaşar ve yolun da kendine has dersleri olduğunu farkeder. bu noktada tutkudaki gibi bir durum ortaya çıkmaz. arzuda “yol” önemli olduğundan ilerleme sürekli durur, uzun bir sürece gereksinim duyar. yavaş ama gerçek bir ilerleme vardır. bu süreç o kadar yavaş işler ki hedefe varılamayabilir (ama hedef nedir ki?) ve kişi toplum tarafından “başarısız” olarak görülebilir. oysa bu başarısız(!) kişi stoa'nın yaptığı şu bilge tanımına uyar: bilge kişi, cüce gibi kısa boylu da olsa kendinden nefret etmez, ama yine de uzun boylu biri olmayı arzular.

arzulamadığımız bir şeyi elde edemezsek öfkelenmeyiz. ama tutku haline getirdiğimiz bir şeyi elde edemezsek öfke bizi sarar. zira tutkunun yakıtı olan ego, o şeyi elde etmenin bizim en doğal hakkımız olduğunu sürekli hatırlatacaktır.

gurur ile onurun birbirine karıştırılması gibi, tutku da, arzu ile karıştırılır: bazı tutkulu insanların tutkularına giderken insanlar için olumlu sonuçlara ulaşması sonucu, tutkunun olumlu olduğunu söyleyenler olsa da, biz, bir şeyin olumlu sonuçlar doğursa bile bu kendisinin olumlu bir duygu olduğunu göstermez, fikrine katılıyoruz.

1 yorum:

müntehirR dedi ki...

'Amaca giden yolda herşey mübahtır'.tutkularımızın rehber cümlesi olmuştur bu deyiş.Modern dünya her sabah uyandığımızda kulağımızın dibinde bangır bangır :İçindeki dewi uyandır,Düşün ,başar,sen yaparsın,sen özelsin diye bağırıyo.küçük bir çatı altında, bir lokma,bir hırka deyip kendi standartlarına uygun arzular peşinde koşan insanları basit,sıradan bir hayatI tercih etmekle suçluyo..
Senin onlardan neyin eksik,sende yaparsın hadi git we al istediğini diye başlayan cümlelerin soldan kulağımıza fısıldanma katsayısı arttınca,iki kelimeyi bir cümlede birleştiremeyen,hecelemeden okuyamayan nice tek hücreliler allame_i cihan kesildi başımıza.Etrafa pimi çekilmiş bombadan daha zararlı birsürü alim(!) saçıldı.
bilgi donanımımız bu kadar bu kadar yüksek,yeteneğimiz bu kadar boyumuzu aşmışken (meğer bunu bizden başka herkes farketmiş..farketmeklede yetinmeyen birsürü yazar ,çizer abiler bunu kişisel gelişim adı altında yazıp kitaplarında bizi anlatmış adeta) bunu hayata katmak lazım.hem bunu yapacak gücümüz hemde hakkımız mewcut nasılsa.o zaman gazamız mübarek olsun deyip düğmeye basmalı..Artık ne bir engel kalır,ne yol üstünde kırıp döktüklerimizin bir önemi..taaki istediklerimiz alana kadar.İçimizdeki Dew uyandı bir kere, onu durdurmak olmaz..o yüzden de durmak olmaz.. hep fazlasını istemeli insan yoksa yerinde sayar mazallah..daha daha diyip yola dewam etmeli..
artık mürekkep yalamış olmaya gerek yok yazar olabilmem için,sesimin iyi olmasıda şart değil şarkıcı olabilmek için..hatta ellerim olmadan da resim çizebilirim ben..çünkü ben istersemyaparım,ederim,başarırım..ben ben ve yine ben..gerisi hep ufak tefek ayrıntılar işte.
sosyalleşme adına kalabalığın içine itildikçe bireyselleşmeye başladık.dış dünyadan soyutlanınca kendi gerçeklerimizi unutmak kaçınılmaz oluyo..yoğun baskılar we beklentiler altında ezildiğimizden insani arzularımızda bu hırsların gölgesinde ezildi.ademoğlu da tutkularıyla birlikte elinde kalan koca bir sıfırıda kendi rüzgarına katıp sawruluyo işte..en kötüsüde modern dünyanın atıp tuttuğu ^^ ne olursa olsun ikinci bir sans mutlaka wardır ^^tezide bu rüzgarla birlikte yalan oldu.ve süpriz:OYuNU KAYBETTİK !!'