29 Ağustos 2009 Cumartesi

Suzan Kardeş'in Makyaj Odası Adlı Albümü Üzerine Bir Küçük Deneme


Gayet küçük bir çevrede de olsa, bu albümün çok konuşulduğunu ve beğenildiğini farkettim ve bir dostumun sayesinde de edinerek dinleme fırsatı buldum. Ancak karşıma öyle bir albüm çıktı ki, elime kağıdı kalemi almaktan kendimi alıkoyamadım.


Asıl işi şarkı olmadığı halde, şarkı söyleyen kişiler tiyatrocu, iş adamı, futbolcu vs. bir albüm çıkardıklarında bunun ilgi çekmesi normaldir. İnsanlar, "bakalım nasıl söylemişler?" diye düşünür ve sevdikleri bu kişinin bir de şarkı söyledikleri fikriyle kendilerini ona daha yakın hissederler. Dünya'nın çeşitli yerlerinde çok sayıda bu tarz çalışmalar da vardır.


Ancak gözden kaçırılan bir nokta var: Böyle bir albüm, sadece ünlüler ve gerçek işleri bu değil fikriyle, bir müzisyenin çıkarttığı albümden daha az sorumluluğa sahip değildir. Bilakis, asıl işi müzik olmayanların müzik yaparken daha dikkatli olması ve müziğin anlatmak istediği şeye, müzikseverlerin beklentilerine karşı daha bir hassas olmaları gerekir. Burada insanın duşta şarkı söylemesinden ya da meyhanede ağzına mikrofon dayanmasından değil, bir albüm çıkartım bunu para karşılığı satmaktan sözediyorsak, albüm sahibinden beklenen budur.


Her yorumcuyu ve parçayı kısa kısa ele aldım. Buyrun okuyun, fırsatınız olursa, söyleyen kişiye duyduğunuz hayranlığı (çünkü bir çok isim hakikaten mesleklerinde hayranlık uyandırmış kişiler) bir kenara koyup dinleyin ve kararı siz verin.


Cem Yılmaz -Ah Bu Gönül Şarkıları: Bu şarkıyı söyleyen Cem Yılmaz'mı diye soranlar oluyor. Elbette bu çok anlaşılamıyor. Ama bu Cem Yılmaz'ın şarkı söylerken, o komik çocuk imajından sıyrılabilmiş olmasından değil, şarkıda sesini zar zor duyuyor olmamızdan kaynaklanıyor bence.


Demet Akbağ -Cayuriye: Albümdeki en aklı başında yorumlardan. Bu şarkıyı Demet Akbağ'ın teatral bir tarzda söylemiş olması zekice. Zira kötü bir müzisyen taklidi olmaktansa, ortalama bir şarkı söyleyen oyuncu olmayı tercih etmiş olması, onu diğer "albümdaşlarından" ayırıyor. Tarzını gayet doğru bir şekilde belirlemiş.


Erkan Can -Kuçelere Su Serpmişem: Erkan Can'ın, bu gayet resitatif parçayı söylerken bile, kötü bir sesi olduğunu anlamış bulunuyoruz.


Fikret Kuşkan-Pikmaspari: Enteresan bir deneme olduğunu söyleyebileceğim bu parçada Fikret Kuşkan'da fena değil. Ama bu parçayla ilgili bir fikrime Meltem Cumbul'un parçasıyla ilgili söylediklerimde döneceğim.


Güven Kıraç - Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş: Bu şarkıyı söylerken yapılan genel hatalardan biri "Bir zamanlar bende deli gibi sevdim." diye başlayan bölümün çok dik seslere çıkmasından dolayı yorumcunun şarkının başında çok peslere inmesidir. Malesef bu parçayı söylemek için, ses aralığınızın parçaya çok uygun bir yerde olması gerekir ki, hem ilk bölümdeki pesler hem de ortalardaki tizler güzel anlaşılsın. Güven Kıraç bu hataya düşmüş. Onu uyaracak birilerinin etrafta olmadığını varsayıyoruz. Ancak yine de vasat diyebileceğimiz bu yorum, zaten meyhane masalarında harap edilmiş bir parçanın tekrar ısıtılıp getirilmesinden başka bir şey değil.


Halil Ergün - Kızmızı Gülün Ali Var: Bir şarkıya nefesin yetmemesinin ne olduğunu biliyor musunuz? Bilmiyorsanız bu şarkıya "Şarkıda nefes nasıl yetmez." örneği olarak bakabilirsiniz.


Haluk Bilginer - Sen De Başını Alıp Gitme Ne Olur: Haluk Bilginer parçanın ruhunu yakalamayı başarmış sırf bu içten söyleyişiyle bile işin büyük kısmını halletmiş.


Meltem Cumbul - Beyaz Giyme Söz Olur: Fikret Kuşkan'ın söylediği Pikmaspari adlı ninniyi Meltem Cumbul söyleseydi en azından o şirin(!) ve yapmacık olmayan(!) sesle daha iyi bir iş çıkardı.


Nejat İşler - Hancı: Siz de ritm ve solistin senkronize gitmediğini farkettiniz mi acaba? Bariz yahu. Bir sanatsal üretinin eski ve daha iyi versiyonlarıyla kıyaslanmasını sevmiyorum. Ama zaten burada Tanju Okan ve Ajda Pekkan'ın düet versiyonunu ansam bu bir kıyaslama olmaz zira kıyas bile yapamayız ki Nejat İşler, Suzan Kardeş düetini, o akadar kötü. Bu parça bana, sadece, kulağımdaki pası silmek için tanju Okan ve Ajda Pekkan'ı bir kere daha dinlememi hatırlatmaktan başka bir işe yaramadı. Albümün en iddialı ve en kötü parçalarından.


Olgun Şimşek - Ellerim Bomboş: Popstar Alaturka yarışmasına çıkmış ve ilk turlarda eleneceği belli olan bir yağız anadolu delikanlısı gibi söylemiş parçayı. Arabesk yorumun bütün kötü trikleriyle bezenmiş bu parçası kötü, gayet kötü.


Oya Başar - Dom Dom Kurşunu: Böyle iddialı bir türlü ancak bu kadar düz ve ruhsuz söylenebilirdi. Müzikal altyapıda bir modern hava estirmeye çalışmışlarsa da bütün albümde olduğu gibi, bu parçada da altyapı o kadar kötü ki... Sevtap Parman, Que Sera Sera'ya ne kadar yabancıysa, Oya Başar da Dom Dom Kurşunu'na o kadar yabancı.


Özgü Namal - Saoroma: Eğer şarkı sırasında kendisinin sesini duysaydım bir şeyler söyleyebilirdim, yorumu hakkında. Bir albümde yer almak için meşhur olmak yanında en azından sesini duyurabilecek bir ses gücü gerektiğini biri bu kıza söylemeli.


Şebnem Sönmez - Yovano Yovanke: Yorumu hiç fena değil. En azından içten bir söyleyişi var. Zorlanmadan sonuna kadar dinleyebildiğim parçalardan biri oldu.


Sezen Aksu - Eğreti Gelin: Sezen Aksu'dan beklendiği gibi iyi ve ruh dolu bir söyleyiş. Ama kendisiyle özdeşleşmiş artikülasyon sorununu bir de burda eklemek lazım.


Suzan Kardeş - Gelem Gelem: Bir yaz kampında, manitayla birlikte vasat bir canlı müziği arkada, konuşmamızı engellemecek şekilde elbette, isteseydim. bu parça gayet uygun olabilirdi. Ama bir albümde hiç istemiyorum.


Suzan Kardeş - Manitayla deminki modumuzdan sonra canlı müziği yapan "Haydi biraz hareketlenelim mi, ne dersiniz?" dedikten sonra bu şarkıyı söylüyor olsaydı hesabı istemek için saniyenin yüzde ikisi kadar bile zaman kaybetmezdim. Kötü bir müzik, kötü sözler.


Yasemin Yalçın - Taht Kurmuşsun Kalbime: Erkin Koray'ın müziğimize armağanı (biraz da kazığı diyelim biz ona) olan elektro bağlamanın etkisiyle "ne oluyor!" diye beni yerimden zıplatıp, bana "Acaba otostop çektim de, bir kamyonun içinde miyim?" diye bir iki saniye düşündürdükten sonra evde olduğumu farkedip şoku atlattıktan sonra, bu parçayı söyleyen Yasemin Yalçın mı yoksa meşhur tiplemesi Ali Can mı diye düşünüp durdum, hala da düşünüyorum evet.


Yılmaz Erdoğan - Telli Turnam: Gereksiz parlatmalar yapmadan, parçanın istediğini vererek yapılmış bir yorum. Sesindeki ajit-prop tarz bizi bazen onur Akın ve Yavuz Bingöl arasında gidip getirse de, dinlenebilen bir parça.



Hiç yorum yok: